8 Nisan 2009 Çarşamba

Digiturk, Formula 1 ve ötesi

Seçim günü sabahı, saatlerin de bir saat ileri alınmasına rağmen zorlanarak da olsa kalkıp TV’nin karşısında yerimi aldım.


Heyecanlı geçeceği belli olan F1'in yeni sezonu Avusturalya'da başlayacaktı çünkü. Bu sene yeni kurallar, görüntüsü değişen yarış arabaları ile tekrar eski heyecanlı günlerine döneceğinin sinyallerini veren F1 için uykudan fedakarlık etmeye değerdi. Sonuç olarak bu sene yayın haklarını alan TRT1'den yarışı izlemeye başladım. Ancak yarışın daha başlarında birden ekran karardı. Ne olduğunu anlamak için kumanda ile oynarken birden Digiturk ekranında "Kanalın yayınları şifreli olduğu için yayınımıza ara verdik" benzeri bir açıklama çıktı.


Nasıl olur? TRT1 ulusal bir kanal. Zaten TV'nizin arkasına çatal da taksanız izleyebildiğiniz bir kanal neden yayınını şifrelesin? Tabi o saatte bunu sorgulamak yerine imdadıma trt.net.tr yetişti ve internetten seyretmeye başladım.


Aslında işin sebebi belliydi. TRT1 Avrupa'dan da izlenen uydu yayınlarını yayın haklarından dolayı şifrelemek zorunda kalmıştı. Digiturk de büyük ihtimalle TRT1'i uydu üzerinden alıp yayınladığı için yayın şifrelenince ortada kaldı. Tabi burada hem Digiturk'ün, hem TRT'nin suçu var. Böyle bir operasyon son dakikada belli olmamıştır. Daha önceden yayının şifreleneceğinin bilinmesi ve ona göre önlem alınması gerekirdi.


Neyse bunları anlatma sebebim aslında Pazar günü yarış izleme zevkimi kursağımda bırakan ne Digiturk, ne de TRT'ye sitem etmek. Bundan önce bir yazımda belirttiğim gibi asıl konumuz yayın hakları karmaşası.


Teknoloji gelişiyor, yayın çeşitleri artıyor ve karmaşıklaşıyor ancak yayın hakları hala eski yöntemlerle dağıtılmaya çalışılıyor. Bunun çözümü tabii ki kolay değil. Ancak şu anda bu karmaşada ençok mağdur olan taraf biz izleyiciler. Uydu üzerinden TRT1 izleyen ve Türkiye sınırları içerisinde yaşayan insanlar, malesef bu yayınlar Avrupa'ya da ulaştığı için yarışları izleyemiyorlar. Suçları TRT1'i uydudan izlemek.


Aslında biz teknoloji ile içiçe yaşayanlar bir konuyu gözden kaçırıyoruz. Teknoloji çeşitlilik getirirken, bir yandan da bizleri kısıtlamakta. Örneğin amazon.com üzerinden bir CD satın alıp Türkiye'ye getirtebiliyorum posta ile, ancak yine aynı amazon.com üzerinden dijital müzik almam engelleniyor.


Sanırım içerik üreticileri, dağıtıcıları, kanallar ve regülatörlerin bir araya gelip izleyicilerin en az şekilde mağdur olacakları bir dijital haklar yol haritası çıkarmaları gerekiyor, yoksa geçen hafta yaşadığımıza benzer sorunları sık sık yaşayacağız gibi gözüküyor.

7 Nisan 2009 Salı

Mobil TV'nin geleceği - 3

Cep telefonları ile nerelerde TV izlenir önce onu düşünmek lazım.

Mobil TV denince nedense herkesin aklına mevcut kanalların cep telefonundan da izlenmesi geliyor. Ancak cep telefonları doğası gereği uzun süre televizyon izlemeye uygun değil, ya da saatlerce süren bir canlı yayını izlemek için ideal bir ortam değil. Cep telefonları ile nerelerde TV izlenir önce onu düşünmek lazım.
Ülkeden ülkeye değişmekle beraber genel olarak düşünürsek çoğunluk cep telefonlarından birşey seyretmek için yolda geçen zamanını kullanıyor veya bir yerde beklerken cep telefonunu kurcalayarak bir şeyler seyretmeye çalışıyor. Ancak aslında Mobil TV derken daha geniş düşünmemiz gerekiyor. Taksilere konulacak mobil ekranlar da aslında bir Mobil TV mecrasıdır veya toplu taşım araçları içerisine yerleştirilecek küçük ekranlar üzerinden de Mobil TV seyretmek mümkün.
Tüm bunları düşününce sabahları toplu taşıma araçlarında gördüğüm bir manzara aklıma geliyor. Sabah işe giden insanların herhalde %80'i artık kulaklarında bir kulaklık ile cep telefonlarından radyo veya müzik dinleyerek yolculuk yapıyor. Ancak Mobil TV için iş bu kadar kolay değil. Radyo dinlemek için kulaklığı takmak yeterli, bir ekrana konsantre olmak gerekmiyor. Mobil TV seyretmek için ise küçük bir ekrandan TV seytermeye çalışmak ilk başlarda kullanıcılar için pratik olmaya bilir.
Burada aslında iş biraz içerikte bitiyor. İçeriği üç bölüme ayırabiliriz. Televizyon başında değilken kaçırmak istenmeyen içerikler her zaman talep görecektir. Örneğin yolda eve dönerken akşam haberlerinin izlenmesi, önemli bir maçın takip edilmesi veya başına yetişemediğimiz bir dizinin seyredilmesi önemli bir fırsat oluşturacaktır. Bunun yanında mobile özel kanallar yine bir fırsat yaratıyor. Saat başı içeriği değişen ve sürekli dönen hava durumu, haber gibi içerikler veren kanallar veya kısa dizi özetleri ilginç olabilir.
Ancak tüm bunların yanında Mobil içerik seyretmek için en önemli uygulama Mobil VOD dediğimiz servis olacaktır. Bu servis kapsamında izleyiciler istedikleri dizi, film veya diğer içerikleri cep telefonlarına indirerek uygun oldukları zamanlarda seyredebileceklerdir. Örneğin uçakla seyahat edeceksiniz, binmeden önce birkaç dizi veya film satın alıp cep telefonunuza yükleyecek ve uçağa bindiğinizde yolculuk boyunca bu videoları izleyebileceksiniz. Aslında Mobil TV denince hep akla canlı TV yayını geliyor ama yurtdışında da asıl para kazanılan ve ilgi gören servisler yukarıda belirttiğimiz video'nun indirilip sonra izlenmesi şeklinde.
Sonuç olarak bu ürünün başarılı olabilmesi için öncelikle müşterinin beklentilerini bilmek gerekiyor. Beklentiler doğru belirlenir ve bu doğrultuda servisler hayata geçirilirse Mobil TV'nin başarılı bir ürün olmaması için bir neden yok.

Mobil TV’nin geleceği – 2

Mobil TV denince çoğumuzun aklına 3G ile birlikte cep telefonlarından televizyon izlemek geliyor.


Aslında bu tüm dünyada aynı durumdaydı. Herkes 3G ile birlikte Mobil TV servislerinin patlama yapacağını, bu işten operatörlerin büyük paralar kazanacağını düşünüyordu.

Ancak şu anda özellikle Avrupa’da birçok 3G servisi var ve Mobil TV hala emekleme aşamasında, bu servislerden para kazanan operatör ise yok gibi. Peki aslında Mobil TV yayını hangi teknolojiler ile izleyiciye ulaşabilmektedir.

Öncelikle tabiki 3G ile birlikte daha elle tutulur hale gelen GPRS hızları üzerinden yapılan yayınlar. Burada yayın altyapısı tamamen operatörlerin data için kullandığı IP ağı. Yayınlar genellikle Unicast yani kişiye özel. Burada en büyük problem aynı anda izleme sayısının mevcut kapasite ile sınırlı olması. Aynı zamanda paylaşımlı bir ağ üzerinden yayın yapıldığı için izleyen sayısı arttıkça yayın kalitesinde düşüşler, hatta kesilmeler olabilmekte. 3G üzerinden yayını aslında İnternet TV ile aynı düşünebiliriz. Tabi dezavantajları yanında piyasadaki birçok telefon ile uyumlu olması, ekstra verici yatırımı gerektirmemesi gibi avantajları da mevcuttur.

Diğer en önemli yayın teknolojisi ise DVB-H. DVB-H üzerinden yapılan yayınlar uydu yayınları gibi yapılmakta, yani şu anda izlediğimiz yayın teknolojilerine çok benzemektedir. Yayın kalitesi daha yüksektir, yayınları izleyen sayısının artması herhangi bir sorun yaratmamaktadır ve TV yayınları operatör altyapısını kullanmadığı için mevcut trafiklerden etkilenmemektedir. Buraya kadar herşey güzel ancak malesef herşey toz pembe değil. Öncelikle bu yayınları alabilecek cihazlar daha yaygın değil, standartlar arasında da tam olarak bir uyumluluk sağlanamamış durumda, ayrıca mevcut vericilerin yanına bir de DVB-H vericilieri yatırımının yapılması gerekiyor. Bu yatırım maliyeti bir ülke için ortalama 500 Milyon Avro ile 750 Milyon Avro arasında bir rakama ulaşmaktadır. GSM operatörleri bu kadar büyük bir yatırıma girmeye çok istekli değiller. Özellikle 3G yatırımlarını yeni bitirmişken ve LTE gibi yeni bir teknolojiye de bütçe ayırmaları gerekirken.

Bu sorunları çözmüş ve yaygın olarak Mobil TV kullanılan ülkeler de var tabiki. Örneğin Güney Kore üç yıldır T-DMB üzerinden yayın yapıyor. Mobil TV burada çok yaygın bir kullanım alanına sahip. Örneğin; tüm taksilerde müşteriler T-DMB entegre mini ekranlar üzerinden seyahatleri sırasında TV kanallarını seyrediyorlar, Seul metrosunda artık herkes kitap okumak yerine yerin altında seyahat ederken kesintisiz bir şekilde TV kanallarına ulaşabiliyorlar, kafelerde masalara monte edilen ekranlar ve kulaklıklar sayesinde işe gitmeden önce insanlar sabah haberleri göz atarak kahvelerini yudumluyorlar. T-DMB teknolojisi aslında mantık olarak DVB-H teknolojisine benzemektedir. Ancak Avrupa Birliği kendine Mobil TV standartı olarak DVB-H’i seçerken Kore ve Japonya gibi ülkeler T-DMB standardını benimsemiştir. ABD ise her zaman olduğu gibi kendi teknolojisini yaratmış ve MediaFLO üzerinden Mobil TV yayınlamaya karar vermiştir.

Mobil TV’nin geleceği – 1

Birkaç hafta sürecek bu yazı dizisinde özellikle 3G’nin de birkaç ay içerisinde başlayacak olması ile gündeme gelecek olan Mobil TV’nin durumunu incelemeyi düşünüyorum.


Mobil TV yaklaşık 6-7 yıldır tüm dünyada kendisine bir çıkış arayışı içerisinde. Hem mobil operatörler, hem telefon üreticileri, hem de yayın ekipmanları sağlayanlar uzun yıllardır araştırma geliştirme faaliyetleri ve test yayınları ile uğraşıp duruyorlar. Aslında hıza alışmış bizler için 6 sene uzun gibi gözükse de bu tip bir teknolojinin oluşması için yeterli bir zaman değil. Sonuç olarak Mobil TV daha emekleme aşamasını yeni tamamlamıştır.

Operatör açısından Mobil TV servislerinin hala cazip bir hale gelmemesinin en önemli sebeplerinden biri yatırım maliyetlerinin dönüşünün yavaş ve zor olması. Mobil operatörler yaptıkları yatırımların geri dönüşü olmasını doğal olarak beklerler ve aylık 10 TL’lik bir abonelik geliri düşünüldüğünde abonelerinin en az yüzde 10’nun bu tip servisleri kullanıyor olması işi kârlı hale getirecektir. Ancak dünyada genel olarak Mobil TV kullanım oranları %2 civarında kalmaktadır.

Reklamcılar için de çok cazip bir hale gelmemiştir çünkü Mobil TV kullanıcıları genelde 5 – 15 dakika arasında bir izleme süresine sahiptirler. Reklamcılar açısından bakınca hem çok dar bir kitleye ulaşıyorlar, hem de 5 – 10 dakika izleyen bir müşteriye reklam göstermeye çalışıyorlar.
Mobil TV deyince aslında iki farklı kurgu karşımıza çıkıyor: birincisi 3G üzerinden yapılan yayın, diğeri ise DVB-H benzeri TV vericilerinden yapılan yayın. Bir sonraki yazımda daha detaylı anlatacağım bu hizmetlerin de yatırım maliyetleri çok yüksek.

İşin içerik tarafında da zorluklar aşılmaya çalışılıyor. Mobile özel içeriklerin hazırlanması, mevcut kanal yayınlarının mobil telefonlara göre optimize edilmesi gerekiyor ancak kanallar bu konuda yatırım yapmak için aceleci davranmıyorlar. Önce piyasanın oluşmasını bekliyorlar.

Son kullanıcı tarafında da durum farklı değil. Cep telefonu, insanlar için artık bir prestij ürünü ve kimliklerini bu cihazlarla ifade ediyorlar. Peki Mobil TV izlemek için farklı bir telefon almaya ikna edilebilirler mi?

Bu yazı dizisinde Mobil TV yayın yöntemleri, gelir getirecek modeller, içerik dünyasındaki durumlar, başarılı servisler ve Türkiye’deki durum konularını işleyeceğiz.