26 Ocak 2009 Pazartesi

Kişisel Dijital Platformunuzu kurdunuz mu?

Evet, artık herkes kendi platformunu çok rahat kurabilir durumda.

Artık her ev kullanıcısı kendi VOD sunucusunu, kendi etkileşimli kanallarını çok rahat bir şekilde kurabiliyor. Hatta bu sisteme evinde olmadığı zaman da ulaşabiliyor.

Son zamanlarda aslında farkında olmadan televizyon izleme alışkanlığımız değiştirmeye başladık. Tabi sözüm Yeni Nesil’lere. Intel, Microsoft, Apple, Sony gibi şirketler geliştirdikleri donanım ve yazılımlar sayesinde bizlere inanılmaz fırsatlar sunuyorlar.

Size kendi evimde kurduğum örnek bir yapıyı anlatacağım o zaman ne demek istediğim daha rahat anlaşılır. İhtiyaçlarınız bir adet Intel Viiv destekli Microsoft Vista Ultimate Media Center PC, bir adet kablosus modem, bir adet Sony Playstation 3, bir adet Nokia N96, bir adet FullHD LCD, bir adet Slingbox ve bir adet Vista Notebook.

Bu cihazların hepsi birbirleriyle konuşmaya hazır. Oyun konsolu olmaktan çıkan PS3 artık kablosuz ağınıza bağlanabiliyor ve evinizde bulunan tüm Medya sunucularını otomatik tanıyor. Bu sayede kurduğunuz PC üzerinden paylaştırdığınız tüm içerikleri (resim, video, müzik) PS3 aracılığı ile LCD TV’nizde seyretmeniz mümkün. Bunu yapmak için uzman bir bilgisayar kullanıcısı olmaya da gerek yok. Evinize bir misafir gelince artık resimleri fotoğraf albümü ve laptop üzerinden göstermek yerine LCD ekranınızdan tek bir tuşa basarak gösterebiliyorsunuz. Hatta artık cep telefonunuz bile eve kurduğunuz bu Medya sunucusunu tanıyor ve dosyalara ulaşabiliyor.

Uzun seyahate çıktığınızda evinizdeki içeriklere ulaşmanızı da Orb ve Slingbox gibi ürünler çok kolay bir şekilde sağlamaktadır.

Sonuç olarak Dijital Platform mantığı ile düşündüğümüzde, istediğimiz içerikleri istediğimiz zaman ve istediğimiz yerde seyredebiliyoruz, kendi kanallarımızı yaratabiliyoruz, evin her odasından müzik veya video dosyalarımıza erişim kendi oynatma listelerimizi yaratabiliyoruz. İçeriklerimizi paylaşabiliyoruz.

Aslında geçmişte bize büyük platformların sunduğu çoğu şeyi evimizde kolayca yapabiliyoruz. Acaba IPTV biraz geç mi kalıyor ne dersiniz?

23 Ocak 2009 Cuma

RTUK, IPTV ve DVB-H üzerinden test yayını yapılabilmesi için bir tepliğ yayınladı.


Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 15 Ocak 2009 tarih ve 2009/04 sayılı toplantısında IPTV, DVB-H, DVB-T, DVB-T2 ve benzeri Yeni Yayın teknolojilerinin transferini sağlamak amacıyla 3984 sayılı Yasa çerçevesinde yayıncılık sektörünün düzenlenmesi amacıyla “Test ve Deneme Yayınları Tebliği”nin RTÜK web sitesinde yayımlanmasına karar vermiştir.

Aşağıdaki linkden bu tepliğin detaylarına ulaşmak mümkündür. Sektörün uzun zamandır beklediği bu gelişme 2009'da 3G'den sonra IPTV ve DVB-H teknolojilerinde de bir hareketlenme yaşanacağınız habercisi.

18 Ocak 2009 Pazar

Internet TV mi IPTV mi?

Son zamanların modası, herkes IPTV yapıyor, herkes IPTV ürünleri geliştiriyor.

Ama maalesef çoğu teknoloji de olduğu gibi burada da büyük bir kavram kargaşası mevcut. Bu teknolojilerle uğraşanlar bile IPTV’nin tam olarak ne olduğunu, Internet TV’den ne tür farklılıklarının olduğunu tam kavramış değiller.

Piyasada duyduğunuz IPTV servisi diye konuşulan birçok iş aslında internet üzerinden yapılan yayıncılıktan başka birşey değil. Peki bu iki kavram arasındaki farklar neler?

Öncelikle Internet TV’yi ele alalım. Yayınlar bir web sitesi üzerinden yapılır ve izlemek için bir PC’ye ve hızlı internet bağlantısına ihtiyaç vardır. Yayın kalitesi günümüzde ciddi olarak artmış olsa bile hala normal televizyon yayınları kalitesinde değildir. Ayrıca yayıncı için en önemli fark içeriği izlemek için bağlanan her izleyici için yeni bir bağlantı açılmaktadır. Böylece izleyici sayısı arttıkça sunuculara binen yük artmaktadır ve aynı anda izleyecek insan sayısının bir üst limiti vardır. Yayını yapan kişi izleyiciye yayında kesinti olmayacağını, sorunsuz izleyeceğini garanti edemez çünkü tüm internetin kontrolü kendi elinde değildir.

Gelelim IPTV’ye. Yayınlar Telekom Operatörlerinin kontrolünde olan ağ üzerinden yapılmaktadır. Aynen internet ve ses trafiğinin aynı bakır kablodan iletilmesi gibi TV yayınları da aynı kablodan ama ses ve internete karışmadan yapılır. Yayınlar normal TV kalitesindedir. Kurulum maliyeti çok daha yüksektir. Yayınları izlemek için kullanıcıların bir alıcı cihaz almaları ve TV’lerine bağlamaları gerekmektedir. Yayınlar “Multicast” olarak yapıldığı için izleyici sayısının artması bir yük getirmemektedir.

Görüleceği gibi aslında Internet TV ile IPTV birbirinden tamamen farklı iki yayın türüdür. IPTV daha ticari, mevcut kablo TV ve dijital platformlara alternatif bir yayın hedeflerken, Internet TV günümüzde daha gelişmekte olan, yeni bir yayın anlayışı getiren bir platformdur. Önümüzdeki dönemde asıl tartışılması gereken Internet TV’nin diğer ciddi TV yayınlarına nasıl bir alternatif oluşturacağıdır.

14 Ocak 2009 Çarşamba

Gazete haberlerine yorum yazmak?

Benim gibi interneti yoğun kullanan ve güncel haberleri internet üzerinden takip eden kitlenin mutlaka başından geçmiştir.

Hafta sonu elime aldığım gazetede okuduğum haberin hemen altına diğer okuyanların ne yorum yazdığını görmek için bakarım ama hemen aklıma kağıda basılmış bu haberlere yorum yazılamayacağı gelir.

Bunu neden anlattım? Aslında farkında değiliz ama artık medyayı takip etme alışkanlıklarımız değişiyor. Haberlerin büyük kısmını internetten anında takip ediyoruz. Sevdiğimiz dizilerin, programların önemli ve ilginç bölümlerini internetten izliyor veya arkadaşlarımızla paylaşıyoruz. Tüm bunları yaparken farkında olmadan da bir alışkanlığa sahip oluyoruz, “yorum yazmak”. İnternette hiçbirşey tek taraflı değil. Herşeyin altında bir yorum bölümü var. Herkes herşey hakkında yorum yazıyor, video izliyor beğendiğini veya beğenmediğini hemen yazıveriyor, bir yazı okuyor hemen kendi görüşlerini yazıyor. Aslında bizler zaten yıllardır bu yorumları kahvelerde, arkadaş toplantılarında, öğle tatillerinde, berberlerde, otobüslerde yıllardır yapıyorduk ama internet sayesinde bunu artık sadece iki üç kişi değil milyonlarla paylaşma şansını ele geçirdik. Belki de bu yorum yazma olayına bu kadar kolay adapte olmamızın sebebi geçmişten gelen bu alışkanlıklarımız diye düşünüyorum.

Peki buna alışan bizler nasıl kuru kuru gazete okuruz veya televizyon seyrederiz? Hele bu yorumlarla büyüyen yeni nesil eline kumandayı aldığında internette yaptıklarını aramayacak mı? Aslında önümüzdeki dönemde etkileşimli televizyonun belki de en kilit uygulaması bu paylaşım uygulamaları olacak.

Bir kanal da bir programı izlerken daha önceden tanımladığım arkadaş grubumdan kimlerin de bu kanalı seyrettiğini kumandanın tek bir tuşuna basarak görebileceğim, aynı MSN veya Facebook’ta görebildiğim gibi. Herhangi bir arkadaşıma izlediğim maç ile ilgili mesaj atabileceğim veya çok beğendiğim bir programı açması için anneme telefon açmak yerine onun ekranında küçük bir pencereyle programı iletebileceğim, isterse bu ekranı seçerek ilgili kanalı açabilecek, seyrettiğim kanaldaki program hakkında herkesin görebileceği şekilde mesajlar yazabileceğim.

Görüldüğü gibi belki kağıda basılmış gazeteyi en azından bugünlük çevirimiçi paylaşıma açmak mümkün olamayacaktır ama televizyonun çok kısa bir süre sonra bu formata geçeceğini düşünmek için kâhin olmaya gerek yok diye düşünüyorum.

7 Ocak 2009 Çarşamba

Taş Plaklara mı dönsek?

Geçen yazımda bahsettiğim izleyici profillerine tekrar döneceğim ancak uzun zamandır kafama takılan bir konuyu paylaşmak istiyorum.


Neden içerik üretenler dijital dünyadan korkuyorlar? Neden internet veya Mobil ile ilgili projelere öcü gibi yaklaşıyorlar?

Bir örnek vermek istiyorum. Şu anda amazon.com benzeri sitelerden kitap, DVD ve Müzik CD’si satın alıp Türkiye’ye getirtebiliyorum. Ancak bu gelen CD ve DVD’lerin kopyalanmasını, çoğaltılmasını ve başka formatlara çevirilmesini engelleyen herhangi bir önlem yok.

iTunes benzeri mecralar üzerinden ise müzik ve film içeriklerini sadece o bölge içerisindeyseniz satın alabiliyorsunuz. Örneğin; İngiltere’de yaşıyorsam sadece o ülkeye açık olan servisleri kullanabiliyorum. Türkiye’den hem bu sitelere erişip içerik alamıyoruz, hem de burada bu içeriklerin alınması için kurulacak platformlar içerik haklarını almakda inanılmaz zorlanıyorlar.

Ancak şu bir gerçek Internet ve Mobil üzerinden dağıtılan içerikler DRM ile korunuyorsa %100 güvenli olmasa bile DVD’den, CD’den yüzlerce kat daha güvenli. İnternet üzerinden satın aldığınız bir müzik parçasını sadece izin verilen cihazlarda kullanabiliyorsunuz, sadece izin verilen süre içerisinde dinleyebiliyorsunuz.

Görüldüğü gibi bir yandan herhangi bir güvencesi olmayan mecralardan her yere satış yapılabiliyor, diğer yandan fazlasıyla sıkı tedbirler alınmış mecralarda her türlü kısıtlama yapılıyor. Ben Amerika’dan aldığım bir CD’yi evimde, iş yerimde, arabamda, MP3 çalarımda dinleme özgürlüğüne sahibim, hatta arkadaşıma verebilirim ve o da istediği kadar dinleyebilir. İnternet üzerinden aldığım içeriği ise sadece izin verilen ülkede dinleyebilirim, başka bir yere kopyalayamam, başkasına veremem.

Benim tüm bu kurgudan çıkardığım sonuç aslında yapımcıların yeni teknolojilerin yaygınlaşmasına sıcak bakmadıkları. Keşke hep Taş Plaklar olsaydı diye düşünenler de vardır. Keşke, o zaman ne bölge kısıtı olurdu, ne kopyalama derdi.