15 Kasım 2007 Perşembe

IPTV ve İçerik

IPTV, güncel yaşamda sık sık duyduğumuz bir kısaltma haline geldi ve yavaş yavaş birçok farklı alanda karşımıza çıkmaya başladı. Aslında IPTV kavramı çok yeni bir kavram değil; Internet’in yaygınlaşmaya başlamasından beri Internet üzerinden TV seyretme fikri insanlara cazip gelmiştir ve bu konuda birçok ön çalışma yapılmıştır. Ancak bu hayallerin gerçekleşebilmesi için altyapının gelişmesi ve yaygınlaşması beklenmek zorundaydı. Böylece, gerçek anlamda IPTV, 2005 yılı ve sonrasında karşımıza çıkmaya başlamıştır.
IPTV, 2006 yılında Gartner’ın yeni medya teknolojileri için hazırladığı beklenti eğrisinin en tepesinde yer alarak ne derece büyük bir öneme sahip olduğunu gözler önüne sermiştir. Bugün, IPTV teknolojisine birçok farklı alandan şirket ilgi duymaya başladı ve herkesin kendine göre haklı sebepleri bulunuyor. Telekom Operatörleri müşterilerine yeni katma değerli servisler yaratma hevesindeyken, içerik sahipleri yeni satış kanallarına ulaşmayı hedefliyor. TV yayıncıları müşteri portföylerini geliştirmeye çalışırken, birçok yeni şirket ise TV sektörüne girmek için IPTV’nin önemli bir fırsat olduğunu düşünüyor.
Genel olarak IPTV ve Internet TV karıştırılan kavramlardır. Aslında IPTV daha çok uydu, kablo ve karasal yayıncılık yöntemlerinin benzeridir. Yayın evlerimize anten kablosu yerine ADSL ve benzeri şebekeler üzerinden ulaşır. Tamamen kapalı devre bir telekom şebekesi üzerinden yapılır ve servis kalitesi telekom operatörü tarafından sağlanır. Internet TV ise telekom operatörlerinden bağımsız, dünyanın her tarafından erişilebilen ve tamamen mevcut internet altyapısı kullanan bir yayın yöntemidir. IPTV yayınlarında, genelde bir alıcı cihaz ile TV’den kanallara ve içeriklere ulaşılır; Internet TV’de ise büyük çoğunlukla yayınların izlendiği cihaz bir PC’dir.
Son yıllarda Internet üzerinden eriştiğimiz içerikler normal TV alışkanlığımızın değişmesine sebep olmuş ve izleyicilerin “içeriğin efendisi” olmasını sağlamıştır. Eski TV yayıncılığı dünyasında hayat çok kolaydı, klasik bir deyiş herşeyi özetliyordu: “Content is the King” yani “İçerik Kraldır”. Gerçekten içerik az ve öz hazırlanır, ortalama TV izleyicisi hedeflenir ve çoğunluğun izleyeceği yayın akışları hazırlanırdı. Ancak Internet gençliği bu tarz yayıncılığı çoktan terkederek kendi mecrasını oluşturmaya başladı. Artık Youtube ve benzeri mecralar, klasik TV’nin karşısında bir alternatif olarak beliriyordu...
IPTV’nin bu yeni TV dünyasında nasıl konumlanacağına ve nasıl fırsatlar yaratacağına bakmadan önce IPTV’nin dünyadaki genel bir durumuna bakmakta fayda var. Özellikle IPTV’nin nerelerde başarılı olduğunu ve hangi ülkelerde bekleneni vermediğini inceleyerek geleceğe dönük bazı dersler çıkarmak mümkün. Şu anda dünyanın IPTV konusunda en yaygın müşteri kitlesine ulaşmış ülkesi Fransa’dır. Bu ülkenin Internet’e ne kadar geç girdiğini düşünürsek, açıkçası bu başarı otoriteler için şaşırtıcı olmuştur. Ancak sebepleri incelendiğinde bu başarının tesadüfi olmadığı anlaşılacaktır. Fransa, çoğu Avrupa ülkesinde olduğu gibi uydu yayıncılığını uzun yıllardır yapmaktadır, ancak büyük şehirler ve özellikle Paris için büyük bir sorun vardır: Bu bölgelerde şehirlerin tarihi dokusunu bozmamak için belediyeler çatılara çanak anten kurulmasına izin vermemektedirler, dolayısıyla buralara kaliteli sayısal TV yayınlarını ulaştırmak için iki alternatif bulunmaktadır: Kablo TV ve IPTV. France Telecom’un öncülüğünde IPTV üzerinden yayına daha fazla önem verilmiş ve yayıngınlaşması sağlanmıştır. Günümüzde bu alanda ülke çapında Orange (France Telecom), Neuf ve Free gibi operatörler hizmet vermekteler. Internet altyapısının çok daha iyi durumda olduğu Amerika Birleşik Devletleri’nde ise yaygın Kablo TV altyapısı ve uydu alternatifinin de çeşitliliği nedenleriyle IPTV çok geç ortaya çıkmış ve daha yeni yeni yaygınlaşmaya başlamıştır. Bu ülkenin en büyük ve en yaygın telekom operatörleri olan AT&T ve Verizon’un yeni IPTV servisleri beklenenin altında bir hızla yayılmaktadır.
IPTV’nin gerçek anlamda diğer yayıncılık yöntemlerine alternatif olabilmesi için gerekli olan en önemli araçlardan birisi de “içerik”tir. İçerik, IPTV’nin temelidir; çeşit ve kalite arttıkça operatör açısından başarıya daha hızlı ve kolay ulaşılabilir.
İçerik stratejileri, IPTV’nin konumlandığı ülkenin koşullarına ve alım gücüne göre belirlenmelidir. TV izleyicilerinin çoğunun zaten klasik TV yayınlarına kablo, uydu gibi teknolojiler üzerinden erişimleri bulunmaktadır. Farklı içeriklere meraklı olanlar ise bunlara Internet üzerinden çok rahat bir şekilde erişebilmektedir. İzleyicileri alıştıkları yöntemin dışına çekmek çok kolay olmamaktadır ve anlamlı bir sebep yaratmak gerekmektedir. İşte tam bu noktada IPTV firmaları için bir mücadele başlamakta; öncelikli olarak müşterilerin mevcut yayınlarını sorunsuzca izlemelerini sağlamak ve bunun üzerine IPTV’nin getirdiği farklılıkları ve avantajları sunmak şarttır. İngiltere’de BT, IPTV servisini geliştirirken tam olarak bu noktada bir karar vermek zorunda kalmış ve çözüm olarak Hibrid bir IPTV servisine karar vermiştir. İngiltere’de, Murdoch’ın sahip olduğu ve sekiz milyon aboneye sahip SKY gibi bir rakibe karşı IPTV ürünü çıkarmak için tek çözüm yolu SKY’dan sonra en yaygın servis olan Freeview ile bir işbirliği yapmaktı. BT’nin IPTV kutuları üzerinde Freeview yayınlarına ulaşacak bir “Sayısal Karasal Yayın Alıcısı” bulunmakta ve klasik TV yayınları bunun üzerinden verilmektedir. BT ise katma değerli servis olarak VoD (İsteğe Bağlı Video) üzerinden içerik satmaktadır.
Görüldüğü gibi IPTV servislerine gerçek anlamda değer katan ürünlerin başında VoD (İsteğe Bağlı Video) gelmektedir. Özellikle uydu TV yayınlarına bu özellik sayesinde ciddi bir alternatif oluşmaktadır. Burada ise operatörler başka bir sorun ile karşılaşıyorlar; VOD haklarının alınması...
Uluslararası film endüstrisi 44 Milyar USD değerine ulaşmış durumda ve Hollywood Stüdyoları’nın egemenliği altında. Yani sektörü 20th Century Fox, Paramount, Sony Pictures, NBC, Warner Bros gibi büyük stüdyolar yönlendiriyorlar. Ancak çok büyük ciroların döndüğü bu sektörün yeni teknolojilere ve yeni dağıtım kanallarına bakışları ise biraz temkinli... Alternatif mecraların daha emekleme aşamasında olması ve ciroların halen istenilen seviyelere gelmemesi nedeniyle bu tip büyük şirketler enerjilerini bu yöne kaydırmıyorlar ve şirket içerisinde de bu mecralara yönelik çok fazla kaynak ayırmıyorlar. Yine de kendilerini bu teknolojilerin dışında tutmak istemiyorlar ve burada oluşacak gelirden de ciddi paylar almaya çalışıyorlar. Tabi bu durum IPTV platformlarını zorluyor ve içerik maliyetlerini yükseltiyor.
VOD servislerinin içerisinde popüler filmler ve diziler olmazsa kullanıcıların ilgisi düşüyor, ancak bu tip içeriklerin haklarını alma maliyetlerinin yüksek olması da operatörler için risk teşkil ediyor. Bunun en yakın örneğini Fastweb’de görüyoruz. Fastweb TV & Medya Direktörü Paoli Agostinelli’nin yaptığı açıklamaya göre VOD satışlarının %40’a yakını “arşiv filmler”den geliyor, ancak VOD kütüphanesinde bulunan filmlerin %25’lik kısmında ise negatif gelirdeler; yani stüdyolara ödedikleri minimum garanti rakamından daha düşük ciro yapıyorlar. Stüdyoların verdikleri tüm içeriklerde minimum garanti beklentisi içerisinde olmaları Fastweb gibi VOD satışı yapan tüm şirketleri ciddi anlamda zorluyor. IPTV platformları stüdyoları gelir paylaşımlı modellere ikna etmeye çalışıyor, ancak stüdyolar IPTV gibi mecraların daha tatmin edici seviyelere ulaşmadığını düşündükleri için riske girmeyi göze almıyor ve garanti parada diretiyorlar.
Tüm bunların yanında Agostinelli’nin diğer dikkat çektiği konu; müşteriye çok fazla çeşit vermenin kafa karıştırdığı ve içeriklerin satış oranlarını düşürdüğü. Özellikle minimum garanti verilen bir sistemde bu ciddi gelir kayıplarına sebep oluyor. Fastweb, bu durumu aşmak için mevcut içeriklerinin sadece %30’unu satışa sunuyor ve günde maksimum dört adet yeni içeriği kullanıcılarına duyuruyor.
Merkezi Hong Kong’da bulunan ve dünyanın en fazla aboneye sahip IPTV servislerinden biri olan PCCW’nun Stratejik Pazar Geliştirme Direktörü Paul Berriman’a göre de VOD servisleri üzerinden elde edilmesi planlanan gelirler konusunda tahminlerin gerisinde kalınmasının en büyük sebebi içerik alımlarında yaşanan sorunlar. Berriman’a göre telekom operatörleri bu sektörde çok yeni oldukları için ve daha önce stüdyolarla ve içerik sahipleriyle bu tip pazarlıklar yapmadıkları için, çok fazla efor ve para harcayarak içerik yayın haklarını alabiliyorlar. Bu nedenle PCCW, 2003’yılında lansmanını yaptıkları “Now” markasını verdikleri IPTV servislerinde tamamen TV yayınlarına konsantre olmuşlar. Esnek paket seçenekleri ve kanal çeşitleri sayesinde de abone sayılarını düzenli olarak artırmaya devam ediyorlar. VOD servisleri ise daha çok mevcut kanalların destekleyicisi olarak konumlandırılmış ve mevcut bir kanalda oynayan film, dizi veya programları izleyiciler abonelikleri kapsamında seçip izleyebiliyorlar.
BT (British Telecom) ise tamamen farklı bir strateji üzerine kurulu IPTV servisini 2006 yılının sonunda duyurdu. TV kanallarını hybrid kutu sayesinde karasal dijital yayın yapan Freeview üzerinden abonelerine ulaştıran BT, asıl geliri VOD ve interaktif servislerden elde etmeyi planlıyor. PCCW ve Fastweb’in tecrübeleri mi, yoksa BT’nin vizyonu mu başarılı olacak, bu birkaç yılın sonunda anlaşılacak. Tabii bu başarının anahtarı yine içeriklerin haklarını ellerinde tutan büyük stüdyolarda...
VOD servislerindeki beklentiler ve çalışmalar sürerken diğer yandan interaktif (etkileşimli) servislerde de benzer beklentiler ve hayal kırıklıkları yaşanmakta. IPTV doğası gereği çift yönlü veri alış verişine imkan sağlaması ve her zaman aktif olan bir data bağlantısına sahip olması nedeniyle, bu sektöre yatırım yapan tüm firmaların etkileşimli uygulamalara ilgi göstermesine sebep oluyor. Hatta IPTV ürünlerini pazarlayan tüm firmalar süslü sunumlar yaparak bu ürünlerini tanıtmaya çalışmaktadırlar. Beklenti IPTV abonesi olan kullanıcıların bu tip etkileşimli servisleri yoğun olarak kullanacakları ve operatörlerin buradan ciddi paralar kazanacağı şeklindeydi. Örnek vermek gerekirse, Microsoft ve Alcatel’in Amigo TV uygulaması üzerinden TV izleyicilerinin birbirleriyle chat yapması, TV üzerinde dönen reklamların etkileşimli olması ve online sipariş verilmesi veya TV üzerinden e-devlet, bankacılık gibi işlemlerin yoğun olarak kullanılması beklenmekteydi.
Günümüzde başarılı olmuş veya gelişmekte olan IPTV Servislerine baktığımızda TV yayını ve VOD servisi harici hizmetlerin şimdilik yaygınlaşmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Operatörler önceliği klasik TV yayınlarını izleyicilere ulaştırmaya veriyorlar, bunun yanında katma değer sağlayacağını düşündükleri VOD servislerini açıyorlar. Ancak uygulama geliştiren firmaların baskılarına rağmen, daha gerekli altyapı yatırımlarını yapmaktan kaçınıyorlar. Buna gerekçe olarak ise müşterilerden bu yönde bir talep olmaması, maliyetlerin yüksek olması, ürünlerin daha olgunlaşmamış olması gibi pek çok sebep sayılabilir. İtalya’da Fastweb ve Telecom Italia’nın IPTV servisi olan Alice’yi inceleyince, aynen Fransa’daki benzerleri gibi etkileşimli servislerin çok fazla rağbet görmediği ortaya çıkmaktadır. Fastweb, IPTV abonelerine video konferans özelliği sunmaya çok önceleri başlamıştır; ancak şu anda bu özellik sadece kurumsal müşterileri tarafından talep edilmekte, ev kullanıcıları ise bu ürünle çok fazla ilgilenmemektedir. Ancak bugün yaşananlar, gelecekte IPTV tarafında bu tip interaktif servislerin tutmayacağı anlamına gelmiyor. Hava durumu, trafik raporu, elektronik ticaret, eğitim ve benzeri uygulamalar kullanıcılar IPTV’ye alıştıkça günlük hayatın bir parçası olan servisler haline gelecek. Özellikle oyun ve kişisel reklam servislerinin ciddi talep göreceği tahmin ediliyor. Görüldüğü gibi bu servislerin yaygın olarak kullanılabilmesi için hem IPTV operatörlerinin, hem de müşterilerin biraz zamana ihtiyacı var.
IPTV operatörleri, mücadeleyi sadece klasik TV yayın yöntemlerine karşı yapmıyorlar, aynı zamanda kendisi kadar güncel ve hızlı gelişen Internet’e karşı da yapmak zorunda kalıyorlar. Internet, hem klasik televizyon servisleri için, hem de yeni yaygınlaşmaya başlayan IPTV servisleri için ciddi bir alternatif oluşturuyor. Bu konuda araştırma şirketleri ve sektörün önde gelenleri ikiye ayrılmış durumda. Bir taraf, Internet’in TV’ye gerçek bir alternatif olmayacağını ve tamamlayıcı bir servis olarak hayatımızda yer bulacağını düşünüyor. Diğer taraf ise Internet’in TV için ciddi bir alternatif olacağını ve insanların TV izleme sürelerini ciddi anlamda düşüreceğini düşünüyor. Hatta İngiltere’de BBC ve ICM tarafından yapılan bir araştırmaya göre Internet üzerinden Youtube gibi sitelerde içerik izleyen kullanıcıların %43’lük kısımı TV karşısında daha az vakit geçirdiklerini söylemiş. Araştırmaya katılanların ¾’ü bir önceki yıla göre Internet üzerinden daha fazla video seyrettiklerini belirtmiş.
Tüm bu gelişmeleri farkeden ve daha önce hayatımızı değiştiren Skype ve Kazaa gibi birçok ürünün geliştiricisi olan Niklas Zennström ve Janus Friis, bir yıldır “Joost” adını verdikleri bir hizmet üzerinde çalışıyorlar. Joost, peer-to-peer TV teknolojisi ile İnternet üzerinden televizyon programları ile diğer videoları dağıtmak için kullanılan etkileşimli bir yazılım. Joost’un yaklaşımı klasik IPTV modellerinden tamamen farklı, ücretli bir abonelik sistemi bulunmamakta, izleyiciler şimdilik sadece PC’leri üzerinden yayınları izleyebilmekte. Gelir modeli ise tamamen reklam satışına dayanıyor. Şu ana kadar, MTV Networks, Paramount Pictures gibi birçok yayıncıyla anlaşma yapmış durumdalar ve yıl sonuna kadar ciddi bir içerik portföyü oluşturmayı planlıyorlar. P2P yani paylaşımlı bir dağıtım yöntemi seçtikleri için kendileri altyapı yatırımı yapmak zorunda kalmıyorlar; en büyük maliyetleri yazılım geliştirme alanında... Önlerindeki en büyük sıkıntı insanların gerçek TV tecrübesi için hala tercihlerinin salonlarındaki büyük LCD veya plazma ekranları seçiyor olmaları. Bu nedenle öncelikli olarak gençleri hedefliyorlar ve içerik seçimlerini de buna göre yapıyorlar.
İçerik dünyası aslında son yıllarda çok büyük bir değişim geçirmeye başladı. Joost, Youtube gibi servislerin de yaygınlaşmalarının en büyük sebeplerinden biri artık TV izleyicilerinin daha niş içeriklere yönelmesi. TV dünyasında da buna örnekler sayabiliriz; şu anda ülkemizde ve yurtdışında birçok tematik kanal yayına başlıyor. Kişilerin özel zevklerine, hobilerine uygun kanalların izlenme oranlarının artması bunun en güzel göstergesi. Bu tarz içerikler için IPTV ve Internet en uygun mecralar. Günümüzde Internet ile büyüyen ve Internet öncesinin nasıl olduğunu bile hayal edemeyen bir nesil için, sadece verilen yayın akışını izlemek zaten yeterince sıkıcı olacaktır. Bu nedenle IPTV servisi için çalışma yapan tüm tarafların Internet’teki gelişmeleri çok yakından takip etmesi gerekiyor.
Internet günümüzde yasal veya yasadışı ve aynı zamanda bedava olan içeriğin yaygın olarak bulunduğu bir ortam. Müşterilerin IPTV’den de beklentileri aslında benzer şekilde ücretsiz içeriğe ulaşmak. Hatta yapılan bir araştırmaya göre 2011 yılında 80 Milyon IPTV müşterisine ulaşılması bekleniyor ve bu müşterilerin sadece yarısının para vererek bu hizmetten yararlanacağı öngörülüyor. Telekom operatörleri, IPTV’yi ilk başlarda müşterilerden elde ettiği ARPU’nun (kullanıcı başına elde edilen gelirin) yükseltilmesi için bir araç olarak görüyorlardı. Ancak zamanla bu değişecek gibi gözüküyor. IPTV servisi vererek telekom operatörleri, ses, data ve benzeri diğer servislerinin kullanımını artırmayı ve müşterileri ellerinde tutmayı hedefliyor olacaklar.
IPTV’nin yaygınlaşmasını ve diğer yayın yöntemleri kadar popüler olmasını sağlayacak en önemli etken telekom operatörlerinin “Triple Play” denilen ses, data ve TV hizmetini tek bir çatı altına toplayarak komple bir çözüm sunmaları olacaktır. Müşterilerin en büyük beklentileri, mevcut TV yayınlarını aynen seyredebiliyor olmaları, farklı seçeneklerle VOD içeriklere ulaşabiliyor olmaları, tüm bu hizmetleri alırken tek bir şirket ile muhattap olmaları ve sadece bir tane fatura ödemeleri.
Telekom Operatörleri tüm bunları görüp bu sektöre yatırım yaparken ve içerik işleriyle yoğun bir şekilde uğraşırken aslında içerik haklarının alınması, paketlenmesi ve müşteriye sunulması konusunda zayıf olduklarını farkettiler. Örneğin Fastweb, IPTV Pazarlama ve İçerik Sorumlusu Alessandro Petazzi, Haziran ayında yapılan bir etkinlikte “Fastweb’in altyapı ve dağıtım ağı konusunda başarılı olması, içerik ve paketleme alanında da en iyi olduğumuz anlamına gelmiyor” diyerek neden Sky Italia ile bir işbirliğine gittiğini açıkladı. Bunun benzeri birçok örnek bu sene karşımıza çıkmaya başladı. BT – Freeview, Orange – Canalsat benzeri işbirlikleri önümüzdeki dönemde daha fazla artarak devam edecek gibi gözüküyor. Telekom operatörleri, başarılı bir IPTV servisi için sadece altyapı kurmanın ve müşteriye güzel arayüzler sunmanın yetmediğini anladılar. İçerik tarafında tecrübe ve bağlantılar olmadıkça gerek büyük stüdyolarla, gerekse bağımsız küçük içerik sağlayıcılarla ilişki kurmak, pazarlık yapmak, ikna etmek çok zor ve bunun sonucunda ya alınan içerikler pahalıya maloluyor ve içerik giderlerini ciddi şekilde artırıyor ya da zayıf içeriğe sahip ve müşteri penetrasyonun düşük olduğu bir platform ortaya çıkıyor.
Sky Italia, SKY UK, CanalSat, Digiturk gibi dijital platform hizmeti veren şirketler, uzun yıllardır zaten içerik konusuna ciddi yatırımlar yapmaktalar ve tüm içerik sağlayıcılar ile sürekli bağlantı içindeler. Bu oluşmuş bilgi birikimi sayesinde Mobil TV ve IPTV servisleri içerisinde de konumlanmaları çok daha kolay olmaktadır. Örneğin Vodafone İngiltere’de Mobil TV servisi vermeye başlarken öncelikle içerik alım operasyonunu kendi bünyesinde yapmaya karar verdi, ancak bu işlerin zorluğunu gördükten sonra şu anda Mobil TV servisinin içerik sağlayıcısı olarak SKY ile işbirliği yapıyor. Böylece “SKY Mobile TV” markasını kendi ürünü içerisinde konumlandırdı. Bu operasyon Vodafone’a iki önemli şey kazandırdı:
- Mobil TV ürününü müşteriye anlatması kolaylaştı. Sekiz milyona yaklaşan abonesiyle SKY zaten televizyon denilince akla gelen ilk firma. Vodafone böylece en net ve kolay söylemi: “SKY’a artık cep telefonunuzdan da ulaşabileceksiniz” ifadesini kullanma şansını yakaladı.
- İçerik hakları için ayrıca uğraşmak zorunda kalmadı ve SKY’ın sunduğu Mobil TV kanal ve paketlerini olduğu gibi aldı. İçerik giderleri azaldı.
Aslında her ne kadar yukarıda anlatılan Mobil TV için bir örnek olsa dahi, aslında IPTV dünyasında da durum aynen bu şekilde. Bu işbirliği modeli hem telekom operatörlerini rahatlattı, hem de dijital platformları. Her iki taraf, birbirlerini rakip görmek yerine ulaşamadıkları yeni müşterilere ulaşmak adına işbirliği yapmayı bir fırsat olarak görmeye başladılar.
Özetlemek gerekirse IPTV şu anda olgunluk çağına girmiş durumda; geçmişteki yüksek beklenti, ulaşılması zor hedefler, herşeyi tek bir yerden yapma gibi isteklerin gerçekçi olmadığı ortaya çıktı. Hem telekom operatörleri, hem de içerik sağlayıcılar daha mantıklı düşünmeye başladı. Alınan en önemli dersler:
- İçerik alım işleri tecrübe gerektirir. İşi profesyoneline bırakmak lazım.
- IPTV şirketleri, uydu ve kablo işletmecilerini kendilerine rakip görmek yerine işbirliği yapmak zorundadırlar.
- Internet TV şu anda tamamlayıcı bir servis konumunda, ancak yakın gelecekte özellikle ücretsiz içerik ve her yerden erişilebilirlik avantajlarıyla klasik TV ve IPTV’ye rakip olabilir. Ciddi bir şekilde takip etmek gerekiyor.
- Kullanıcı kaynaklı içerik her zaman popülerliğini koruyacak ve IPTV servisleri kapsamında müşteriye katma değerli bir servis sağlayacak ürünlerin başında gelecektir. “Kendi TV’ni Yarat” gibi ürünler IPTV’yi diğer yayıncılık platformlarından daha avantajlı konuma getirecek.
- Etkileşimli yayıncılık her zaman varolacaktır. Uzaktan eğitim, oyun, e-devlet gibi doğru servisler konumlandırılabilirse; hem katmadeğer yaratan, hem de ek gelir sağlayan başarılı bir yapıya ulaşılması mümkün olacaktır.

Hiç yorum yok: